Yazıdan ve sözden daha derin manaların keşfi: ‘Türk D’okumaları’

(İHA) - İhlas Haber Ajansı | 09.09.2021 - 13:21, Güncelleme: 09.09.2021 - 13:21
 

Yazıdan ve sözden daha derin manaların keşfi: ‘Türk D’okumaları’

SDÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Genç, Hun ve Uygur’lardan bugüne bozkırın kökboyası, cevizi, sütleğeni ve börtü böceğiyle kökboyama işlemi gerçekleştirilen Türk dokumalarını Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Yükseköğretim Dergisi’nin Temmuz-Ağustos-Eylül sayısı için kaleme aldı.
SDÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Genç, Hun ve Uygur’lardan bugüne bozkırın kökboyası, cevizi, sütleğeni ve börtü böceğiyle kökboyama işlemi gerçekleştirilen Türk dokumalarını Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Yükseköğretim Dergisi’nin Temmuz-Ağustos-Eylül sayısı için kaleme aldı.   -Kadim uygarlığımızın şifreleri Doç. Dr. Mustafa Genç: “Orta Asya’dan günümüze kesintisiz gelebilen geleneksel sanatlarımızdan biri de Türk dokuma kültürünün çok özel kültür mirasını oluşturan halı, kilim ve kumaşlarımızdır. Konargöçer Türk toplumları yazıdan ve sözden daha derin “mana”ları keşfettiler. Yaptıkları bir dokumanın ötesinde, üzerinde taşıdıkları kültürel değerlerle de kadim uygarlığımızın şifrelerini belirlediler.” -Avrupalı aristokratlar Türk halısı için yarışırdı  “Yörük kadını kendisini, çevresini, mutluluk ve hüznünü, anılarını, isteklerini ve hayallerini sembolik değerlerle dokumalarına aktarmıştır. Böylece anlatılacak her mesaj, anlam dokumalarda hem vardır, hem gizlidir, hem anlayanın dilindedir, gönlündedir. Avrupalı aristokratlar 13-14.yüzyıldan itibaren hiçbir önyargıya kapılmadan evlerinde bir Türk halısı bulundurmak için kıyasıya yarıştılar.” -D’OKUMA “Ya okuyup duracan Ya dokuyup duracan” Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi (GSF) Geleneksel Türk Sanatları Bölümü, Halı Kilim ve Eski Kumaş Desenleri Anasanat Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Genç’in eseri ‘Türk D’okuma Kültürü’ başlığı ile Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) Yükseköğretim Dergisi’nin Temmuz-Ağustos ve Eylül sayısında yayımlandı. -İşte o makale Aynı zamanda SDÜ Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürü olan Doç. Dr. Mustafa Genç’in kaleme aldığı ve YÖK Yükseköğretim Dergisi’nde yayımlanan esere yakın plan yapıyoruz: “Toplumlar kendisine gerekli olan herhangi bir nesneyi üretirken ona biçim vermenin yanı sıra ona farklı anlamlar yüklemeye çalışmıştır. Bu anlam verme işiyle birlikte sürekli olarak kültürel değerler üretilmiştir. Halı ve diğer dokumalar bir kültür nesnesi olduğundan doğal olarak onu üreten toplumun değerlerini de yüklenmiş olur. Bu sürece elyafın elde edilme aşamalarından, boyanmasına, yanış ve desenin uygulanmasına kadar her aşamada rastlarız. Üretimin her sürecinde karşılaştığımız bu kültürel değerler, birer veri veya daha doğrusu göstergedir. Yani bu dokumalar toplumsal, ekonomik ve sanatsal göstergeler bütünüdür. Dokumalarımız Yörüklerin sade dünyasından sarayların görkemli ortamına yolculuk yaparken kimi zaman yere serip çevresini bezediği en önemli unsuru, yatağı, yorganı, kent evinde bir döşeme eşyası, başköşedeki sedirin yaygısı, yol halısı, karyola ya da masa örtüsü, köşe ya da sırt minderi veya bir Müslümanın namaz kıldığı seccadesi oldu. Avrupa’da kral ve prenslerin sarayları, soyluların şatoları kadar burjuvaların, seçkinlerin evlerini de bezedi. Dokuma ve diğer kültür ürünleri genelde iki nedenle yapılırlar. İlki işlevselliktir yani gündelik hayatta kullanılan her nesne bir ya da birkaç fonksiyon için üretilir. Her farklı fonksiyon onun değişik bir biçim almasına neden olur. Tarih boyunca dokumalarda görülen çeşitli biçimler onun kullanım zenginliğinden kaynaklanır. Bu çeşitlilik içerisinde ortaya çıkan kullanım kişisel bir istekten çok, topluma özgü bir ihtiyaç, beğeni ve seçimden geçer. Dokumayı yapan anlayış sadece kullanımı düşünseydi yapılan dokumaların sadece tek renk ve aynı malzeme ile yapılması yeterli olurdu. Türk boyları Orta Asya’dan Avrupa ortalarına kadar geniş yayla ve ovalarda kendi kültürünü geldiği coğrafyadaki kültürle birleştirerek sanat üretimlerini gerçekleştirmişlerdir. Buradaki önemli husus, kendi geleneksel üretim ve değerlerini kaybetmeden üzerine ekleme yapmalarıdır. Her yeni sanat biçim ve tekniği gelene ektir. Orta Asya’dan günümüze kesintisiz gelebilen geleneksel sanatlarımızdan biri de Türk dokuma kültürünün çok özel kültür mirasını oluşturan halı, kilim ve kumaşlarımızdır. Türk kültür tarihi ilgi alanına giren bütün diğer unsurlar gibi dokumalarımız da yazılı tarihin kayıtları arasındaki yerini aldı. Yörük yaylaları kirkit seslerini hem mistik biraz da gizemli biçimde yaşatarak bir anlamda ebedileştirdi. Belki de bu yüzden halı, kilim ve kumaşlar, dokunduğu tarihsel herhangi bir kesitin sosyokültürel, sosyoekonomik, sosyoestetik ve dahası sosyoekonomik verilerini hissettirebilme” özelliğiyle, bu toprakların ve özelde de Türk etnografyasının değerlendirilmesinde çok önemli yapı taşlarından kabul edilebilir. Dokumalarımız kullanım eşyası olmanın ötesinde binlerce yıllık kültürel birikimimizin günümüze taşınması, üretiminde kullanılan hammaddenin elde edilme aşamasında kullanılan teknikler,  dokuyanın muhayyilesi ve sözsüz anlattıkları ile de değerlendirilmelidir. Türk dünyası estetiği anlayanın dilindedir. Anlatılmak istenen her imge hem vardır, hem de direk gösterilmeden ve hissedebilenlerin anlayabildiği derinliklerdedir. Konargöçer Türk toplumları yazıdan ve sözden daha derin “mana”ları keşfettiler. 21.yüzyılın teknoloji dehalarıyla yarışırcasına 3000 yıl önce koyunları, keçileri kırkıp, yıkayıp arındırdılar. Taraklarda tarayıp, kirmanlarıyla eğirip ip yaptılar. Bozkırın kökboyası, cevizi, sütleğeni, çivitotu ve börtü böceğiyle boyadılar. Istarlarını tuval yapıp başına geçtiler ve ilmek ilmek, sıra sıra dokudukları halı, kilim ve kumaşlarla empresyonizmi, ekspresyonizmi, kübizmi, sürrealizmi kıskandıran dokumalar yaptılar. Yaptıkları bir dokumanın ötesinde, üzerinde taşıdıkları kültürel değerlerle de kadim uygarlığımızın şifrelerini belirlediler. Dokumalarımız üç boyutlu ve olaylarla karmaşık bir dünyayı iki boyutlu ve elle tutulur bir düzleme, renkler ve şekillerle sadeleştirerek ve manaları gizleyerek indirgeyebilme kabiliyeti, bu muhteşem estetik, kadim medeniyetimizin hamurunda yoğrulmuş durumdadır. Halı, kilim ve kumaşlarımız diğer estetik alanlarımıza göre daha farklı bir üretim süreci içerir. Malzeme elde etme ve uygulama süreçleri tek başına yapılabildiği gibi genellikle imece usulü ile yapılırlar. Aynı zamanda kadim bir uygarlığın tüm estetik kalıplarını ve birikimlerini anlatabilecek DNA’ları içinde barındırır. Milattan Önce 700’lerden itibaren yazılı kaynakları gün yüzüne çıkmaya başlayan “Hun” ve “Uygur” eserleri araştırıldığında çok enteresan dokumalar, keçe parçaları, gösterişli ve muhteşem desenli bir halı, eğer takımı ve birçok buluntu; toplam olarak değerlendirildiğinde gizemli, fazlasıyla estetik, muhteşem bir erken doğu uygarlığıyla karşı karşıya olduğumuzu gösterdi. Bu ise bizim Yörük yaşam tarzında bile geleneği, kültürü ve sanatsal üretimleri olan yerleşik hayata geçince de bunları geliştirip tüm dünya kültürüyle paylaşan yönümüzün göstergesidir denilebilir. -YAYLALARIN RAHMETİ YANIŞLAR -“Ne okudumsa, onu dokudum”. Bizim kültürümüzde insan dünyaya gözlerini bir dokuma üzerinde açar. Kundağı, örtüsü, yaygısı dokumadır, hayatı bir dokumanın üzerinde devam eder. Kendini okuma süreci ve bulma süreci de yine dokumadadır. Bu dünyadan göçerken de bir dokumanın altında veda eder. Modern çağımızla bu derin tarihi kesit arasına kurulabilecek en anlamlı ve izahı mümkün olmayan köprü, dokumaların tam da sözünü ettiğimiz “derin mana” dünyası olmalıdır. Yörük ve Türkmen boylarının doğal yaşam tarzı, halı ve diğer dokumalarda hayat bulmuştur. Aslında bu kendini ifade etme şekli, Yörük grupları arasındaki tatlı farklılıklarla değişik motif ve renk zenginliğini günümüze taşımıştır. Yörük dokuyucusu, sosyal konumunu veya geleneğini, yaşadığı Yörük grubunun veya oymağın im, damga veya formunu, coğrafyadan aldığı ve güzel gördüğü birçok objeyi doğal boyar maddelerle renklendirerek sembolize etmiş, kendi üsluplaştırma algısı ile sadeleştirmiş ve gördüğü olaylarla birlikte yorumlayarak dokumasına aktarmıştır. Türk Halı ve diğer dokumalarda kimlik kazanmış motifler ve renkler, daha geleneksel ifadesi ile yanışlar, dokuyan kişinin çevresinin bir anlatım aracıdırlar. Bu bir bakıma hayatının bir mektubudur. Yörük yaylaları yanışlarla konuşup, renklerle anlaşırlar, dokumaları ile hissederler. Yörük kadını kendisini, çevresini, mutluluk ve hüznünü, anılarını, isteklerini ve hayallerini sembolik değerlerle dokumalarına aktarmıştır. Dokumalardaki yanışlar, onu yapanın tasarladığı, aktarmayı planladığı olayın veya nesnenin sembolik karşılıkları olmalıdır. Sevdalar, acılar, istekler kullanılan motiflerle ve seçilen renklerle anlatılmaya çalışılmıştır. Türk dokumalarının önemli olan başka bir özelliği bu öykünün, halı, kilim ve kumaşlardaki stilizasyonu ve aktarma biçimidir. Objelere yüklenen bu sembolik anlatımlar halı ve diğer dokumalarda stilize edilerek uygulanırlar. Dokuma tekniğinden kaynaklanan kolaylıklarla da oluşturulan formlar gerçeği değil de gerçeğin sadece hatırlanması istenircesine stilize edilirler. Böylece anlatılacak her mesaj, anlam dokumalarda hem vardır, hem gizlidir, hem anlayanın dilindedir, gönlündedir. Estetik kültürel değerler ve sanat durağanlığı kabul etmiyor. Avrupalı aristokratlar 13-14.yüzyıldan itibaren hiçbir önyargıya kapılmadan evlerinde bir Türk halısı bulundurmak için kıyasıya yarıştılar. Bir yüzyıl sonra ise müzayedelerde el değiştirirken yüzlerce kat fazla değerini ödediler. 19.yy. başında da ellerindeki Türk halılarını bilimsel bir disiplinle incelemeye başladılar. 1873 te taşbaskıyla yayınlanan, Frederic Sarre’nin Doğu Halıları kitabı bu değerli incelemelerden biridir. XX. Yüzyıldan XXI. yüzyıla kadar olan süreç Anadolu Türk dokumalarının tespit ve belgelemesi ile geçmiştir. Yapılan araştırmalar ise genelde biçim analizidir. Dokumanın estetik ve kültürel felsefesini sorgulamak yerine onu betimleme kolaycılığına gidilmiştir. Halı, kilim, heybe, torba, yük örtüsü, namazlağ, çadır, bohça, tılsımlı göyneklerde kullanılan eli belinde, koçboynuzu, pıtrak, ejder, akrep, göz, el ve birçok yanışla anlatılmak istenen “bu el benim elim değil evladım Hz. Fatıma'nın eli” kültürünün bir yansımasıdır. Aslında dokuma kültürümüz bir Fatıma kültürüdür. Bu bereket ve inançla okuma ve dokuma yani bilim ve sanatın bu coğrafyada aynı değerlendirilmesinin sonucudur. Yörük kadını bereket dediği zaman bize bir şey söylüyor. Biz bu dille yaşamıyorsak bunu çözemiyoruz. Çözmek için önce anlamamız gerekiyor. Tarihsel süreçten gelen bütün belgeler gibi halı ve diğer dokumalarımız yapıldığı sürecin siyasi, coğrafi, sosyal, estetik, ekonomik kriterlerini yansıtma özelliğine sahiptirler. Türk dokuma ve kültür coğrafyasının değerlendirilmesinde kültürel ve ticari belgelerden olduğu unutulmamalıdır. Bugün sadece yaygı olarak algıladığımız el dokumalarımız; bu görselliğinin arkasında büyük bir kültürel ve tarihsel sürecin, anonim Yörük estetiğinin, Anadolu Türk etnografyasının ve ekonomisinin tezgâhlardan günümüze yansıyan kendine özgü dünyası denilebilir. Günümüzde Geleneksel Türk Sanatları sadece kitap sanatlarına indirgenmiştir. Gelene eklenme sürecinin bütünlüğü bozulmadan kendimizin d’okuma sürecini tamamlayabiliriz. Bu makale, Doç. Dr. Mustafa, Genç’in, (2016). Anadolu Türk Halılarının (14-15. YY Hayvan Figürlü Halılar) Motif ve Renk Özelliklerinin İncelenmesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsündeki doktora tezinden üretilmiştir.
SDÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Genç, Hun ve Uygur’lardan bugüne bozkırın kökboyası, cevizi, sütleğeni ve börtü böceğiyle kökboyama işlemi gerçekleştirilen Türk dokumalarını Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Yükseköğretim Dergisi’nin Temmuz-Ağustos-Eylül sayısı için kaleme aldı.

SDÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Genç, Hun ve Uygur’lardan bugüne bozkırın kökboyası, cevizi, sütleğeni ve börtü böceğiyle kökboyama işlemi gerçekleştirilen Türk dokumalarını Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Yükseköğretim Dergisi’nin Temmuz-Ağustos-Eylül sayısı için kaleme aldı.

 

-Kadim uygarlığımızın şifreleri

Doç. Dr. Mustafa Genç: “Orta Asya’dan günümüze kesintisiz gelebilen geleneksel sanatlarımızdan biri de Türk dokuma kültürünün çok özel kültür mirasını oluşturan halı, kilim ve kumaşlarımızdır. Konargöçer Türk toplumları yazıdan ve sözden daha derin “mana”ları keşfettiler. Yaptıkları bir dokumanın ötesinde, üzerinde taşıdıkları kültürel değerlerle de kadim uygarlığımızın şifrelerini belirlediler.”

-Avrupalı aristokratlar Türk halısı için yarışırdı

 “Yörük kadını kendisini, çevresini, mutluluk ve hüznünü, anılarını, isteklerini ve hayallerini sembolik değerlerle dokumalarına aktarmıştır. Böylece anlatılacak her mesaj, anlam dokumalarda hem vardır, hem gizlidir, hem anlayanın dilindedir, gönlündedir. Avrupalı aristokratlar 13-14.yüzyıldan itibaren hiçbir önyargıya kapılmadan evlerinde bir Türk halısı bulundurmak için kıyasıya yarıştılar.”

-D’OKUMA

“Ya okuyup duracan

Ya dokuyup duracan”

Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi (GSF) Geleneksel Türk Sanatları Bölümü, Halı Kilim ve Eski Kumaş Desenleri Anasanat Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Genç’in eseri ‘Türk D’okuma Kültürü’ başlığı ile Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) Yükseköğretim Dergisi’nin Temmuz-Ağustos ve Eylül sayısında yayımlandı.

-İşte o makale

Aynı zamanda SDÜ Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürü olan Doç. Dr. Mustafa Genç’in kaleme aldığı ve YÖK Yükseköğretim Dergisi’nde yayımlanan esere yakın plan yapıyoruz:

“Toplumlar kendisine gerekli olan herhangi bir nesneyi üretirken ona biçim vermenin yanı sıra ona farklı anlamlar yüklemeye çalışmıştır. Bu anlam verme işiyle birlikte sürekli olarak kültürel değerler üretilmiştir. Halı ve diğer dokumalar bir kültür nesnesi olduğundan doğal olarak onu üreten toplumun değerlerini de yüklenmiş olur. Bu sürece elyafın elde edilme aşamalarından, boyanmasına, yanış ve desenin uygulanmasına kadar her aşamada rastlarız. Üretimin her sürecinde karşılaştığımız bu kültürel değerler, birer veri veya daha doğrusu göstergedir. Yani bu dokumalar toplumsal, ekonomik ve sanatsal göstergeler bütünüdür.

Dokumalarımız Yörüklerin sade dünyasından sarayların görkemli ortamına yolculuk yaparken kimi zaman yere serip çevresini bezediği en önemli unsuru, yatağı, yorganı, kent evinde bir döşeme eşyası, başköşedeki sedirin yaygısı, yol halısı, karyola ya da masa örtüsü, köşe ya da sırt minderi veya bir Müslümanın namaz kıldığı seccadesi oldu. Avrupa’da kral ve prenslerin sarayları, soyluların şatoları kadar burjuvaların, seçkinlerin evlerini de bezedi.

Dokuma ve diğer kültür ürünleri genelde iki nedenle yapılırlar. İlki işlevselliktir yani gündelik hayatta kullanılan her nesne bir ya da birkaç fonksiyon için üretilir. Her farklı fonksiyon onun değişik bir biçim almasına neden olur. Tarih boyunca dokumalarda görülen çeşitli biçimler onun kullanım zenginliğinden kaynaklanır. Bu çeşitlilik içerisinde ortaya çıkan kullanım kişisel bir istekten çok, topluma özgü bir ihtiyaç, beğeni ve seçimden geçer. Dokumayı yapan anlayış sadece kullanımı düşünseydi yapılan dokumaların sadece tek renk ve aynı malzeme ile yapılması yeterli olurdu.

Türk boyları Orta Asya’dan Avrupa ortalarına kadar geniş yayla ve ovalarda kendi kültürünü geldiği coğrafyadaki kültürle birleştirerek sanat üretimlerini gerçekleştirmişlerdir. Buradaki önemli husus, kendi geleneksel üretim ve değerlerini kaybetmeden üzerine ekleme yapmalarıdır. Her yeni sanat biçim ve tekniği gelene ektir. Orta Asya’dan günümüze kesintisiz gelebilen geleneksel sanatlarımızdan biri de Türk dokuma kültürünün çok özel kültür mirasını oluşturan halı, kilim ve kumaşlarımızdır.

Türk kültür tarihi ilgi alanına giren bütün diğer unsurlar gibi dokumalarımız da yazılı tarihin kayıtları arasındaki yerini aldı. Yörük yaylaları kirkit seslerini hem mistik biraz da gizemli biçimde yaşatarak bir anlamda ebedileştirdi. Belki de bu yüzden halı, kilim ve kumaşlar, dokunduğu tarihsel herhangi bir kesitin sosyokültürel, sosyoekonomik, sosyoestetik ve dahası sosyoekonomik verilerini hissettirebilme” özelliğiyle, bu toprakların ve özelde de Türk etnografyasının değerlendirilmesinde çok önemli yapı taşlarından kabul edilebilir.

Dokumalarımız kullanım eşyası olmanın ötesinde binlerce yıllık kültürel birikimimizin günümüze taşınması, üretiminde kullanılan hammaddenin elde edilme aşamasında kullanılan teknikler,  dokuyanın muhayyilesi ve sözsüz anlattıkları ile de değerlendirilmelidir. Türk dünyası estetiği anlayanın dilindedir. Anlatılmak istenen her imge hem vardır, hem de direk gösterilmeden ve hissedebilenlerin anlayabildiği derinliklerdedir.

Konargöçer Türk toplumları yazıdan ve sözden daha derin “mana”ları keşfettiler. 21.yüzyılın teknoloji dehalarıyla yarışırcasına 3000 yıl önce koyunları, keçileri kırkıp, yıkayıp arındırdılar. Taraklarda tarayıp, kirmanlarıyla eğirip ip yaptılar. Bozkırın kökboyası, cevizi, sütleğeni, çivitotu ve börtü böceğiyle boyadılar. Istarlarını tuval yapıp başına geçtiler ve ilmek ilmek, sıra sıra dokudukları halı, kilim ve kumaşlarla empresyonizmi, ekspresyonizmi, kübizmi, sürrealizmi kıskandıran dokumalar yaptılar. Yaptıkları bir dokumanın ötesinde, üzerinde taşıdıkları kültürel değerlerle de kadim uygarlığımızın şifrelerini belirlediler.

Dokumalarımız üç boyutlu ve olaylarla karmaşık bir dünyayı iki boyutlu ve elle tutulur bir düzleme, renkler ve şekillerle sadeleştirerek ve manaları gizleyerek indirgeyebilme kabiliyeti, bu muhteşem estetik, kadim medeniyetimizin hamurunda yoğrulmuş durumdadır. Halı, kilim ve kumaşlarımız diğer estetik alanlarımıza göre daha farklı bir üretim süreci içerir. Malzeme elde etme ve uygulama süreçleri tek başına yapılabildiği gibi genellikle imece usulü ile yapılırlar. Aynı zamanda kadim bir uygarlığın tüm estetik kalıplarını ve birikimlerini anlatabilecek DNA’ları içinde barındırır.

Milattan Önce 700’lerden itibaren yazılı kaynakları gün yüzüne çıkmaya başlayan “Hun” ve “Uygur” eserleri araştırıldığında çok enteresan dokumalar, keçe parçaları, gösterişli ve muhteşem desenli bir halı, eğer takımı ve birçok buluntu; toplam olarak değerlendirildiğinde gizemli, fazlasıyla estetik, muhteşem bir erken doğu uygarlığıyla karşı karşıya olduğumuzu gösterdi. Bu ise bizim Yörük yaşam tarzında bile geleneği, kültürü ve sanatsal üretimleri olan yerleşik hayata geçince de bunları geliştirip tüm dünya kültürüyle paylaşan yönümüzün göstergesidir denilebilir.

-YAYLALARIN RAHMETİ YANIŞLAR

-“Ne okudumsa, onu dokudum”.

Bizim kültürümüzde insan dünyaya gözlerini bir dokuma üzerinde açar. Kundağı, örtüsü, yaygısı dokumadır, hayatı bir dokumanın üzerinde devam eder. Kendini okuma süreci ve bulma süreci de yine dokumadadır. Bu dünyadan göçerken de bir dokumanın altında veda eder. Modern çağımızla bu derin tarihi kesit arasına kurulabilecek en anlamlı ve izahı mümkün olmayan köprü, dokumaların tam da sözünü ettiğimiz “derin mana” dünyası olmalıdır.

Yörük ve Türkmen boylarının doğal yaşam tarzı, halı ve diğer dokumalarda hayat bulmuştur. Aslında bu kendini ifade etme şekli, Yörük grupları arasındaki tatlı farklılıklarla değişik motif ve renk zenginliğini günümüze taşımıştır. Yörük dokuyucusu, sosyal konumunu veya geleneğini, yaşadığı Yörük grubunun veya oymağın im, damga veya formunu, coğrafyadan aldığı ve güzel gördüğü birçok objeyi doğal boyar maddelerle renklendirerek sembolize etmiş, kendi üsluplaştırma algısı ile sadeleştirmiş ve gördüğü olaylarla birlikte yorumlayarak dokumasına aktarmıştır. Türk Halı ve diğer dokumalarda kimlik kazanmış motifler ve renkler, daha geleneksel ifadesi ile yanışlar, dokuyan kişinin çevresinin bir anlatım aracıdırlar. Bu bir bakıma hayatının bir mektubudur. Yörük yaylaları yanışlarla konuşup, renklerle anlaşırlar, dokumaları ile hissederler.

Yörük kadını kendisini, çevresini, mutluluk ve hüznünü, anılarını, isteklerini ve hayallerini sembolik değerlerle dokumalarına aktarmıştır. Dokumalardaki yanışlar, onu yapanın tasarladığı, aktarmayı planladığı olayın veya nesnenin sembolik karşılıkları olmalıdır. Sevdalar, acılar, istekler kullanılan motiflerle ve seçilen renklerle anlatılmaya çalışılmıştır.

Türk dokumalarının önemli olan başka bir özelliği bu öykünün, halı, kilim ve kumaşlardaki stilizasyonu ve aktarma biçimidir. Objelere yüklenen bu sembolik anlatımlar halı ve diğer dokumalarda stilize edilerek uygulanırlar. Dokuma tekniğinden kaynaklanan kolaylıklarla da oluşturulan formlar gerçeği değil de gerçeğin sadece hatırlanması istenircesine stilize edilirler. Böylece anlatılacak her mesaj, anlam dokumalarda hem vardır, hem gizlidir, hem anlayanın dilindedir, gönlündedir.

Estetik kültürel değerler ve sanat durağanlığı kabul etmiyor. Avrupalı aristokratlar 13-14.yüzyıldan itibaren hiçbir önyargıya kapılmadan evlerinde bir Türk halısı bulundurmak için kıyasıya yarıştılar. Bir yüzyıl sonra ise müzayedelerde el değiştirirken yüzlerce kat fazla değerini ödediler. 19.yy. başında da ellerindeki Türk halılarını bilimsel bir disiplinle incelemeye başladılar. 1873 te taşbaskıyla yayınlanan, Frederic Sarre’nin Doğu Halıları kitabı bu değerli incelemelerden biridir. XX. Yüzyıldan XXI. yüzyıla kadar olan süreç Anadolu Türk dokumalarının tespit ve belgelemesi ile geçmiştir. Yapılan araştırmalar ise genelde biçim analizidir. Dokumanın estetik ve kültürel felsefesini sorgulamak yerine onu betimleme kolaycılığına gidilmiştir.

Halı, kilim, heybe, torba, yük örtüsü, namazlağ, çadır, bohça, tılsımlı göyneklerde kullanılan eli belinde, koçboynuzu, pıtrak, ejder, akrep, göz, el ve birçok yanışla anlatılmak istenen “bu el benim elim değil evladım Hz. Fatıma'nın eli” kültürünün bir yansımasıdır. Aslında dokuma kültürümüz bir Fatıma kültürüdür. Bu bereket ve inançla okuma ve dokuma yani bilim ve sanatın bu coğrafyada aynı değerlendirilmesinin sonucudur. Yörük kadını bereket dediği zaman bize bir şey söylüyor. Biz bu dille yaşamıyorsak bunu çözemiyoruz. Çözmek için önce anlamamız gerekiyor.

Tarihsel süreçten gelen bütün belgeler gibi halı ve diğer dokumalarımız yapıldığı sürecin siyasi, coğrafi, sosyal, estetik, ekonomik kriterlerini yansıtma özelliğine sahiptirler. Türk dokuma ve kültür coğrafyasının değerlendirilmesinde kültürel ve ticari belgelerden olduğu unutulmamalıdır. Bugün sadece yaygı olarak algıladığımız el dokumalarımız; bu görselliğinin arkasında büyük bir kültürel ve tarihsel sürecin, anonim Yörük estetiğinin, Anadolu Türk etnografyasının ve ekonomisinin tezgâhlardan günümüze yansıyan kendine özgü dünyası denilebilir.

Günümüzde Geleneksel Türk Sanatları sadece kitap sanatlarına indirgenmiştir. Gelene eklenme sürecinin bütünlüğü bozulmadan kendimizin d’okuma sürecini tamamlayabiliriz.

Bu makale, Doç. Dr. Mustafa, Genç’in, (2016). Anadolu Türk Halılarının (14-15. YY Hayvan Figürlü Halılar) Motif ve Renk Özelliklerinin İncelenmesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsündeki doktora tezinden üretilmiştir.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ispartamhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.